Tıp biliminin kuralları gereği yetkili kişi tarafından gerçekleştirilen teşhis, tedavi ve koruma faaliyetleri tıbbi müdahale olarak anılmaktadır. Bu müdahaleyi hukuka uygun hale getirecek şartlar bulunmadığı sürece, ilgili müdahale bakımından vücut bütünlüğünün dokunulmazlığına aykırılık söz konusu olabilecektir.
Tıp hukuku ve sağlık mevzuatı bakımından tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hale getirecek olan şartlar;
- Tıbbi müdahalenin yetkili sağlık personeli tarafından yapılması
- Tıbbi müdahalenin yapılmasının tıbbi bir zorunluluktan kaynaklanması (Endikasyon şartı)
- Tıbbi müdahalenin gerçekleştirileceği hastanın, aydınlatılmış, rızasının alınmış olması veya bu rızanın var sayılmasını gerektiren acil bir durumun varlığı
- Tıbbi müdahalenin, tıbbi kural ve standartlara uygun bir yöntemle yapılmış olmasıdır.
Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü
Tıbbi müdahaleyi yapacak yetkili sağlık personelinin tıbbi müdahalenin kapsamı, yöntemi, muhtemel sonuç ve riskleri bakımından ilgili hastayı bilgilendirmesi gerekmektedir.
Aydınlatılmış onam, iyi hekimlik uygulaması ön koşullarından biri olarak kabul edilmektedir. Türk Tabipler Birliği’nin yayınlamış olduğu Aydınlatılmış Onam Kılavuzu’nda da belirtildiği üzere; aydınlatılmış onam süreci, hastanın kendisine uygulanacak herhangi bir tıbbi işleme onay verebilmesi ya da reddedebilmesi için yeterince bilgilendirilmesi, aldığı bilgi üzerine düşünmesi, özgür seçimine dayalı kararını vermesi sürecidir. Uygulanacak tanı ve tedavi yöntemlerinin niteliği, beklenen yararları, olası yan etkileri, diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bunların özellikleri hastaya anlatılmalıdır. Bilgilerin sade ve anlaşılır bir dil ile açıklanması, bunların hasta tarafından anlaşılması, hastanın gönüllü olması ve onam verme yeterliğinin olması gerekir. Bu koşulların yerine getirilmesi, doğrudan ve/veya dolaylı olarak hekimin sorumluluğundadır.
Hastanın aydınlatılması sonucu hastanın sağlığı ve yaşamı ciddi bir tehlikeye düşecek, hasta psikolojik olarak zarar görecek ise, hekim, aydınlatmayı sınırlı bir şekilde yapabilir veya bu aydınlatmadan vazgeçilebileceği de kabul edilir. Hasta Hakları Yönetmeliği 19’uncu madde bilgi verilmesi caiz olmayan halleri şu şekilde düzenler; “Hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdir. Hastaya veya yakınlarına, hastanın sağlık durumu hakkında bilgi verilip verilmemesi, yukarıdaki fıkrada belirtilen şartlar çerçevesinde tabibinin takdirine bağlıdır.”
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 20’nci maddesi hastanın hastalığı konusunda bilgilendirilmek istememesi halini düzenlemektedir. Buna göre; “İlgili mevzuat hükümleri ve/veya yetkili mercilerce alınacak tedbirlerin gerektirdiği haller dışında; kişi, sağlık durumu hakkında kendisinin, yakınlarının ya da hiç kimsenin bilgilendirilmemesini talep edebilir. Bu durumda kişinin kararı yazılı olarak alınır. Hasta, bilgi verilmemesi talebini istediği zaman değiştirebilir ve bilgi verilmesini talep edebilir.” Aydınlatma yükümlülüğünün kalkacağı bir hal olarak hastanın bu talebi değerlendirilebilir. Aynı şekilde Türk Tabipler Birliği Hekimlik Mesleği Etik Kurallarında da “Bilgilendirilmeme Hakkı” olarak benzer düzenleme yer almaktadır; “Hasta hastalığı konusunda bilgilendirilmek istemediğini belirtmişse, hekimin bilgi vermesi gerekmez. Ailenin haberdar edilmesi hastayla görüş birliğine varılarak yapılmalıdır. Bilinçsiz durumdaki hastalar için, yakınlarının bilgilendirilip bilgilendirilmemesine hekim karar verir.”
Aydınlatma yükümlülüğü bakımdan gözetilmesi gerekli olan bir şekil şartı yoktur. Ancak ispat hukuku açısından yazılı şekilde yapılması yararlı olacaktır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğine dair ispat yükü ilgili hekimdedir.
Rızanın Alınması
Anayasa’nın 17’nci maddesi de kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı hakkında “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” der.
Tıbbi müdahale konusunda aydınlatılmış olan kişinin rıza verme yeteneğinin bulunması ve bu rızasını açıklamış olması gerekmektedir.
Rıza yeteneği, ilgili kişinin somut olay bakımından algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması, müdahale neticesinde riskleri ve olası diğer sonuçları anlayabilecek durumda olmasıdır. Eğer kişinin rıza yeteneği yoksa bu durumda veli, vasi veya kanuni temsilcisinin rızası alınması gereklidir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nde bu husus “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan onay verenin önerilen tıbbi müdahalede karşılaşabileceği ya da reddettiğinde doğabilecek sonuçları makul bir şekilde anlama ve değerlendirme yeteneğine sahip olma hali” olarak tanımlanmaktadır.
Ayrıca, kanuni temsilcinin rızasının yeterli olduğu hallerde dahi, anlatılanları anlayabilecekleri ölçüde, küçük veya kısıtlı olan hastanın dinlenmesi suretiyle mümkün olduğu kadar bilgilendirme sürecine ve tedavisi ile ilgili alınacak kararlara katılımı sağlanmalıdır.
Rızanın Açıklanması Şekle Tabi midir?
Mevzuatın öngördüğü istisnalar dışında, rıza herhangi bir şekle bağlı değildir.
Rızanın açıklanmış olması bakımından yazılı veya sözlü olmasına dair bir kural olmamakla birlikte yazılı olarak rıza açıklaması yapılmasının ispat açısından faydası vardır. Bazı müdahaleler bakımından ise rızanın yazılı şekil şartına uygun olarak açıklanması aranmaktadır.
Mevzuatta öngörülen durumlar ile uyuşmazlığa mahal vermesi tıbben muhtemel görülen tıbbi müdahaleler için sağlık kurum ve kuruluşunca Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15’inci maddedeki sağlık durumu ve tıbbi müdahale ile ilgili bilgileri içeren rıza formu hazırlanır. Rıza formunda yer alan bilgiler; sözlü olarak hastaya aktarılarak rıza formu hastaya veya kanuni temsilcisine imzalatılır.
Ayrıca rızanın açıklanması açıkça olabileceği gibi zımni de olabilir. Örneğin yetkili hekim tıbbi müdahale hakkında bilgilendirme yaptıktan sonra müdahaleye başlamışsa ve hastanın herhangi bir karşı çıkması söz konusu değilse zımnen muvafakatinin bulunduğu kabul edilir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 27’nci maddesi gereği kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Buna göre, emredici hukuk kurallarına aykırı olarak verilen rızanın geçerli olması kabul edilemez. Örneğin, kişinin bir bedel karşılığında böbrek nakline rıza göstermesi, emredici hukuk kuralına aykırılık dolayısıyla geçersiz olacaktır.
Rıza açıklanmasının yapılacağı zaman önemlidir. Tıbbi müdahale yapılmadan önce veya en geç yapıldığı sırada rızanın açıklanması gereklidir. Rızanın, müdahale gerçekleştikten sonra verilmiş olması o tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hale getirmeyecektir. Ancak bu durumda tazminat sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
Rızanın Aranmayacağı Haller
İstisnai olarak, hastanın veya kanunu temsilcisinin rıza verme imkanı olmayan acil bir durum ve genel sağlık sebebiyle rızanın aranmasına gerek olmayan haller mevcut olabilir. Bu durumda hastanın rızası alınmamış dahi olsa ilgili tıbbi müdahale hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş sayılabilecektir.
Rızanın verilmesine imkan olmayan haller: Hasta rıza veremeyecek durumda ve yaşam hakkı ya da vücut bütünlüğü tehlikede olabilir. Örneğin geçirdiği bir kaza sonucu bilincini kaybetmiş ise herhangi bir rıza açıklaması yapamayacaktır. Yanında rıza verebilecek veli, vasi ya da kanuni temsilcisinin de bulunmadığı durumda “varsayılan rıza”dan söz edilir ve tıbbi müdahale yapılabilir.
“Hastanın rızasının alınamadığı hayati tehlikesinin bulunduğu ve bilincinin kapalı olduğu acil durumlar ile hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açacak durumun varlığı halinde, hastaya tıbbi müdahalede bulunmak rızaya bağlı değildir.” (Hasta Hakları Yönetmeliği m.24)
Genel sağlık sebebiyle rızanın aranmadığı haller: İlgili mevzuatlarda genel sağlığın korunması gereken bir durumun söz konusu olduğu halde, kişilerin rızası aranmaksızın tıbbi müdahale yapılabileceği düzenlenmiştir. Örneğin, salgın veya bulaşıcı hastalıkların yayılmasının engellenmesine yönelik müdahaleler bu kapsamda değerlendirilebilir.
Türk Medeni Kanunu 24’üncü maddesi, daha üstün nitelikte olan özel ya da kamusal yararın bulunması halinde kişilik hakkına yapılan müdahaleyi hukuka aykırılık kapsamı dışında tutmaktadır. “Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
Günümüzde tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (COVID-19) salgını sebebiyle de ilgili teşhis, tedavi ve koruma faaliyetleri, genel sağlığı korumak adına ilgili kişinin rızası alınmaksızın gerçekleştirilebilir. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun, Memleket dahilinde sari ve salgın hastalıklarla mücadele hükümleri kapsamında da belirtildiği üzere; kolera, veba lekeli humma, kara humma gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklarda rıza aranmamaktadır.
Ancak aşı uygulaması bakımından mevzuatımızda yalnızca çiçek aşısının zorunlu olarak yapılmasına dair hüküm bulunmaktadır. Bu kapsamda diğer aşıların zorunlu olmadığı şeklinde bir değerlendirme yapılarak, rıza aranması gerekmektedir. Salgın halinin tespiti ve zorunlu tedavinin yasal mevzuatlarca düzenlenmesinin ardından tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğu değerlendirilmelidir.
Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu 75 ve 76’ncı maddesi de suç soruşturması ve kovuşturması kapsamında bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık ya da mağdur üzerinden kan, idrar, saç, tükürük gibi çeşitli örneklerin diğer şartlarında varlığı ile birlikte hakim onayına bağlı olarak rıza aranmaksızın alınabilmesini mümkün kılınmaktadır.
Rıza Açıklaması Geri Alınabilir mi?
Rızadan vazgeçme ilgilinin kişilik hakları kapsamında olup, rıza açıklamasının geri alınması mümkündür. Rızadan vazgeçme HHY 25’inci maddesi Tedaviyi Reddetme ve Durdurma kapsamında değerlendirilmelidir. Buna göre; “Kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Bu halde, tedavinin uygulanmamasından doğacak sonuçların hastaya veya kanuni temsilcilerine veyahut yakınlarına anlatılması ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir. Bu hakkın kullanılması, hastanın sağlık kuruluşuna tekrar müracaatında hasta aleyhine kullanılamaz.” İlgili hükümde görüleceği üzere rızanın geri alınması şekle tabi tutularak yazılı olması gerektiği ifade edilmektedir.
Konu ile İlgili Emsal Kararlar
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2013/17484 E. 2014/794 K. 16.01.2014 K.T.
“Hastanın salt ameliyata rıza göstermesi yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi yani bu rızanın da aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır ” düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir.”
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi 2013/14354 E. 2013/16113 K. 13.06.2013 K.T.
“Mahkemece, davacının bilgilendirme formunun yasal olarak düzenlenmesi gereken standart bir belge olup, tek başına davalıların sorumluluğuna engel olmayacağı ancak bilirkişi raporuyla davalıların kusurlarının bulunmadığının belirlendiği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiştir.
Davalının ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmesi B.K. madde 357. maddesine göre bir zorunluluktur. Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, dosyaya ibraz edilen onay formu matbu olup, davalı tarafın, davacıyı bu konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları yaparak uyardığı hususu ve davacının yeterli derecede aydınlatılıp aydınlatılmadığı, operasyonun komplikasyonlarının bilinmesi halinde dahi bu operasyona davacının rıza gösterip göstermeyeceği konuları dosya içeriğiyle anlaşılamamaktadır. O halde bu konudaki davalı delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir.”
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi 2008/4219 E. 2008/10660 K. 16.09.2008 K.T.
“Davacı, doktor hastasına uygun tedaviyi tavsiye etmek ve gerekli her türlü tedbirleri düşünüp, alarak işi yapmak ve tamamlamak zorundadır. Özellikle, müdahale sırasında ameliyat tekniğinin, halin icaplarının, gerektirdiği bütün önlemleri almalı, bu tip sonuçlar nadirde görülebilecekse hastayı aydınlatıp uyarmalı ve onun rızasını muhakkak surette almalıdır. Ameliyatta rizikoları; muhtemel hasıl olacak sonuç ve komplikasyonlar hakkında yeterli derecede davacının aydınlatıldığı ve ona rağmen ameliyata bilerek rıza gösterdiği davalı tarafından kanıtlanması gerekir. Davacının tıbbi araç gereçlerle ilgili işte söz sahibi olması, her bir dalının bile kendi içerisinde ayrı uzmanlık gerektiren tıp ilminin bütün konularına vakıf olduğunu göstermez. Bu nedenle mahkemenin buna yönelik gerekçesine katılmak mümkün değildir. Ayrıca ameliyat için rıza alınmış olması bu rızanın aydınlatılmış rıza olduğunu göstermez. Dolayısı ile aydınlatılmış bir rızadan bahsedilemez. Hastanın aydınlatıldığının ayrıca doktor tarafından kanıtlanması gerekmekte olup, davalı doktor, davacı hastasını muhtemel rizikolara karşı aydınlattığını kanıtlayamamıştır. Öyle olunca hukuken geçerli bir rızadan bahsedilemeyeceğinden, mahkemece tarafların tazminatın kapsamı konusunda delilleri toplanıp sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.”