1. TANIM
Yetki sözleşmeleri, taraflar arasında bir uyuşmazlık meydana gelmesi halinde, bu uyuşmazlığın giderilmesi için kanunen yetkisiz olan bir veya birden çok mahkeme ve icra müdürlüklerini yetkili kılmak adına akdedilen sözleşmelerdir.
Yetki sözleşmeleri 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenmiş olup; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmüne amirdir.
2. ŞARTLARI
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde hüküm altına alınan yetki sözleşmelerinin geçerli olabilmesi için sözleşmenin tarafları ve konusu, kesin yetki bulunan durumlar gibi kısıtlamalar ile şekil, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması, mahkemenin belirli olması gibi birtakım şartlar öngörülmüştür.
a. Sözleşmenin Tarafları
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 22. maddesinde, tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri, buna göre, tüzel kişilerin yanında gerçek kişilerin de yetki sözleşmesi yapabilecekleri düzenlenmiş bulunmaktaydı.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler, yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırt edilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri, kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kişilerin, daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilere karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle, kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişilerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.
Söz konusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da, yetki sözleşmesi yapılmasında, tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen, işin ticari nitelikte olması değil, tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. Sözleşmenin konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkânı vermemektedir.
b. Sözleşmenin Konusu
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18. maddesinde de açıkça hüküm altına alındığı üzere; “Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.”
Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular, tarafların dava konusu üzerinde kabul veya sulh yoluyla serbestçe tasarruf edemeyeceği konulardır. Örnek vermek gerekirse, boşanma ve ayrılık davaları yahut iflas davaları, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri davalar olup bu konulara ilişkin uyuşmazlıklara istinaden tarafların yetki sözleşmesi yapmaları ilgili Kanun hükmü gereğince mümkün değildir.
Kesin yetki kuralları ise; kamu düzeni ile ilgili olan, Kanun’da uyuşmazlığa ilişkin yetkili mahkemeyi doğrudan gösteren, dava şartı olarak kabul edilen yetki kurallarıdır. Kesin yetki kuralının varlığı halinde dava sadece kanunda öngörülen mahkeme veya mahkemelerde açılabileceği ve kesin yetki kuralı kamu düzeninden kabul edildiği için, bu hallerde yetki sözleşmesi yapılamayacaktır. Kesin yetki halinin söz konusu olduğu davalara; mirastan doğan davalar, taşınmazın aynından doğan davalar yahut özel hukuk tüzel kişilerinde ortak ve üyelere karşı açılacak davalar örnek olarak gösterilebilir.
c. Yazılılık Şartı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18. maddesinin 2. fıkrasında da açıkça hüküm altına alındığı üzere; “Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması … şarttır.”
İlgili Kanun maddesinde öngörülmüş olan şekil şartı, tarafları düşünmeye ve bu konuda daha dikkatli davranmaya sevk etmek amacı ile getirilmiştir. Zira yetki sözleşmesi ile taraflar, kanunen yetkisiz olan bir mahkemeyi yetkili kılmakta, tabii mahkemelerin yetkisini de ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla yazılı şekil şartı ile taraflara, kanunen yetkili kılınan mahkemelerin mi yoksa yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan mahkemelerin mi daha avantajlı olacağını düşünme ve değerlendirme imkânı tanınmıştır.
Öte yandan yetki sözleşmesinin, ayrı bir sözleşme olarak düzenlenmesi haricinde, mevcut bir sözleşmede yetki kaydı olarak düzenlenmesi de yazılılık şartına aykırılık teşkil etmeyecektir.
Burada önemli olan, yetki kaydının ekleneceği asıl sözleşme, hukuken bir şekle tâbi olmasa dahi, yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması gerektiğidir. Dolayısıyla herhangi bir şekle tâbi olmayan asıl sözleşme yazılı olarak yapılmasa da geçerli olacaksa dahi, yetki kaydı yazılı olarak yapılmamış olduğundan geçersiz olacaktır.
Yazılı şekil şartına tâbi tutulan yetki sözleşmelerinin, adi yazılı şekilde yapılması yeterli olacaktır. Dolayısıyla mevcutta olan başka bir sözleşmenin içine yetki kaydı şeklinde eklenmesi halinde, asıl sözleşme resmî şekle tabi olsa dahi yetki kaydı resmî yazılı şekle tâbi olmayacaktır.
d. Uyuşmazlığın Kaynaklandığı Hukuki İlişkinin Belirli veya Belirlenebilir Olması
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18. maddesinin 2. fıkrasında da açıkça hüküm altına alındığı üzere; “Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için … uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması … şarttır.”
İlgili Kanun maddesinden de açıkça anlaşıldığı üzere; yetki sözleşmesinin geçerliliği için uyuşmazlığın belirli veya belirlenebilir olması değil ve ancak uyuşmazlığın kaynaklandığı hukukî ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması aranmıştır. Dolayısıyla yetki sözleşmesi ile belirli bir hukukî ilişkiden doğabilecek bütün uyuşmazlıklar için yetkili mahkeme tespit edilebilir. Bu halde, taraflar arasındaki uyuşmazlık belirli olmasa da uyuşmazlığın kaynaklanabileceği hukukî ilişki belirlidir ve buna bağlı olarak çıkabilecek uyuşmazlıklar da belirlenebilir niteliktedir. Örnek vermek gerekirse; bir kira sözleşmesine eklenen “İşbu kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda İstanbul Mahkemeleri yetkilidir.” şeklindeki yetki kaydında, taraflar arasında çıkan uyuşmazlık belirli olmasa da hukukî ilişki belirlidir ve çıkabilecek uyuşmazlıklar da belirlenebilir niteliktedir.
e. Mahkemenin Belirli Olması
Yetki sözleşmesinde yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin açıkça gösterilmesi zorunludur. Örneğin; tarafların istediği mahkemede dava açabileceği veya davanın açıldığı anda yetkili mahkemeyi davacının belirleyeceği şeklinde yapılan yetki sözleşmeleri yetkili kılınan mahkeme belirli olmadığı için geçersiz olacaktır. Zira savunma hakkının önceden tahmini mümkün olmayan zorluklara maruz bırakılması ihtimalini taşıyan böyle bir yetki sözleşmesi kamu düzenine aykırıdır.
3. YETKİ SÖZLEŞMELERİNE İLİŞKİN ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 18.04.2016 T. 2015/34121 E. 2016/11455 K.
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler, yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayır edilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri, kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kişilerin, daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle, kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişilerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.
Sözkonusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da, yetki sözleşmesi yapılmasında, tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen, işin ticari nitelikte olması değil, tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. Sözleşmenin konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir.”
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 26.06.2013 T. 2013/8630 E. 2013/11105 K.
“6100 sayılı HMK.nın 17 nci maddesi uyarınca “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” düzenlemesi gereği kira sözleşmesinin yapılmasından sonra sözleşmede yetkili kılınan mahkemelerin İstanbul mahkemeleri adı altında birleştirilmiş olması nedeniyle İstanbul İcra Dairelerinde takip yapılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu nedenle, davaya bakan mahkeme yetkili olduğundan, işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 04.04.2016 T. 2015/31927 E. 2016/9813 K.
“Yetki sözleşmesi bulunmayıp, yetki itirazında bulunan borçlunun ikametgahı Ankara’dır. Her ne kadar takip konusu çekin keşide yeri Diyarbakır ve muhatap banka da Diyarbakır’da bulunmakta ve borçlulardan birinin ikametgahı da Diyarbakır ise de, yetki itirazı tarihi itibariyle ortak yetkili ve borçlulardan birinin ikametgahı olan Diyarbakır’ın yetkisi kesinleşmediğinden, ikametgahı Ankara’da bulunan itiraz eden borçlu yönünden seçimlik yer olan Ankara’da takip yapılmasında sakınca yoktur. Ayrıca yukarıda anlatılan nedenlerle çekte keşide yerinin Diyarbakır olarak yazılı bulunması yetki sözleşmesi yapıldığı anlamına gelmez. Yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken…”